Fasulyeden

Çocukken herkes gibi bazı şeyleri anlayamıyordum. Ne kadar olduğunu bilmiyorum ama bir şekilde büyüdüğümü hissediyorum. Ancak bu her şeyi anlamamı sağlayamadı. Belki çocukken anlayamadığım bazı şeyleri büyüyünce anlıyordum fakat anlayamadığım başka şeyler ortaya çıkıyordu. Oyun sandığım her şey gerçekleşiyordu. Ya da vardı, biz onları oyun sanıyorduk.

Ahh bir varmış, bir yokmuş…

Söylentiye göre FasulyedenKom dediğimiz ve ne olduğunu, hangi amaca hizmet ettiğini bir türlü bilemediğimiz, ona rağmen sevdiğimiz, hep sevdiğimiz, yek sevdiğimiz zımbırtının bu zor günlerinde elinden tutan süper kahraman ayarında bir “tosun” varmış. Şöyle ki, sitemiz hiç şaşılmayacak biçimde ekonomik krizlerle uğraşırken, topun sahibi dombili “aman ya ben mi kurtacam siteyi” diyerek kaçamak bir pas atmış Deniz Barış misali, yanlamasına, orta saha çizgisine paralel ve...

Katakulli

FasulyedenKom “Acayip Olayların Arkasında Neler Var Acaba?” projesinin gönüllü denekleri olarak bu gece de yine enfes gereksizlikte bir husus üzerinde duruyoruz. Art arda tekrarlanan olayların birbirine benzerliklerini araştırıyoruz diyebiliriz büyük resme bakarsak. Bu deneyde bize gereken bir sohbet programı, iki klavye ve iki boşbeleş. Internet dünyasının karanlık girdaplarında kulaç atmaya hazır mısınız?

Bi karar ver Kanal 1!

FasulyedenKom gece bekçileri olarak Kanal 1’in yayın politikasından şikayetçiyiz. Her sabah 05.30 suların başlayan Mahallenin Muhtarları dizisininin eski bölümlerini çılgın atarak seyrediyoruz, maziye dönüyoruz. Her gece arkadaşlarla gerçekleştirdiğimiz bu seansta bir şey farkettik ki Kanal 1 bir gün Fadimeli bölüm verirken ertesi gün Şirinli bölüm veriyor. Bu da bizim diziyi randımanlı olarak takip etmemize engel oluyor, hatta Şirinli bölüm Fadimeli bölümlerin geleceği hakkında da...

Kahvehane

Hani kahvede oturup bir çay yudumlamayalı, muhabet aromalı sigara kokusunu üstümüze başımıza sindirmeyeli bayağı da olmuştu. Bayağı derken, bayağı bayağı olmuştu. En son lise yıllarında 7 sene kadar önce, yeni başladığımız sigara ile rahat rahat suni tenefüs yapmanın, okey şıkırtısı ile başlayıp 52’liklere geçişin, özellikle cuma günleri öğleden önce peş peşe gelen Edebi Metinler ve Matematik derslerinden kurtulmanın en keyifli en güzel yoluydu. Açılışını, yarım saat kadar daha erken...

Kalkamadım

Saat 07.00: Boşluktasın. Dünün yorgunluğuyla hayatla arandaki fişi çekmişsin, rüya göremeyecek kadar yorgunsun. Uyumuyorsun, resmen bayılmışsın. Birden bilgisayara kurduğun alarm bangır bangır ötmeye başlar evin içinde. Kaliteli olmayan ama apartmanı ayağa kaldıracak 5+1 kolonların eşliğinde zıplarsın yataktan. Zaten amacın bu, yüksek seste hareketli bir parça koyarsın ki “kalk ve o alarmı kapatmak zorunda kal”. “UY AHA” (Kazım KOYUNCU) Davul ve tulum sesleri gittikçe...

Kimlere gülüyorum?

Başlık çok mu narsist bir hava kattı yazıya, tam olarak idrak edemedim. Ancak olayım şudur ki, bu topun sahibi kişisi (ki kendisi ortamlarda mütemadiyen “top benim, top benim” şeklinde dolaşmakta, ve kendi denyoluğunun ayırdına varmaksızın, yanlış anlaşılmaktan yakınmaktadır) sabah akşam başıma dikilmekte ve “Hani ulan yazı?” şeklinde çıkışmaktadır. Hatta son günlerde sanal ortamda bizlere attığı tripleri de, yer yer bu konuya bağlasak sanırım pek de haksızlık etmiş...

Tribünde sinyalcilik rehberi

Küçücük çocukken başlar bu heves; tribüne girmek, sahada top koşturanları bir şekilde görebilmek. Tabi anneden, babadan alınan paralarla cüzi harçlıklarla bu iş olmuyordu o yüzden “Abi benide sok be içeri” cümlesi o günlerde ağzımızdan eksiltmediğimiz türden bir cümleydi. Geneldede içeri girerek sonuçlanırdı bu karşılıklı paslaşmalar. İşte küçekken başlar ve insanın içine işler bu ‘sinyal’ olayı. Bir kere tadını aldın mıydı artık vazgeçemezsin hep ‘sinyal’ girmeye...