* Bence filozoflar da; en az şairler ve Mehmet Coşkundeniz kadar gayrı-samimi. Ama samimi olmamaları yanlışlarda oldukları anlamına gelmiyor. * Ergenlik sonrası ‘piçe kasmak’ evresi çok uzun sürünce sıkıntı oluyor. “Çok piçiz” hep. * Ünvan sevmediğimiz ve istemediğimiz yalanını daha fazla söylemeyin. Sahiden döverim. * Yükselmek için gerekli olan kaideleri, ‘sorgulamamak‘ ve ‘kuralına göre oynamak‘ olan mesleklerin toplum nezdinde değerleri azalsa...
Taraftarlık hakiketen değişik psikoloji. Ara sıra olaylara uzaklaşıp objektif bakmakta büyük fayda var; ama tabi sonuçta adı üstünde “taraf”tarız ve taraftar dediğin adam kolay kolay objektif olamıyor. Güzide kulübümüz Fenerbahçe birkaç gün önce Gökhan Ünal’la sözleşme imzaladı. Bu transfere ne üzüldüm, ne sevindim; tarzları Güiza’yla gerçekten çok benziyor. Gökhan sahaya çıkıp oynasın da hele bi’ o zaman anlarız iyi transfer mi yoksa kötü transfer mi. Yalnız şöyle bir durum var;...
buraya bakarlar

De Molay’ın İntikamı! Jacques de Molay Tapınak Şovalyeleri’nin 23. büyük üstadı, yani grand masterıydı. 18 Mart 1314’te Fransa Kralı IV. Philip tarafından diri diri yakıldı. Tapınak Şovalyeleri’ne borcu olan ve tarikata girme talebi reddedlen bir kralın hezayanıydı bu. De Molay, kazığa bağlanmış şekilde diri diri yanarken Fransa Kralı ile dönemin papasını “Asla huzur bulamayacaksınız, acı içinde gebereceksiniz” diye tehdit etmişti. Tesadüf müdür, lanet midir, yoksa çok titiz bir suikast...
“ölüyorum tanrım bu da oldu işte. her ölüm erken ölümdür biliyorum tanrım. ama, ayrıca, aldığın şu hayat fena değildir… üstü kalsın…” (Cemal Süreyya – Üstü Kalsın) İri kemikli Dellez, okulların kapanmasıyla birlikte soluğu bizim memlekette alırdı. Ve bu yaz kuraklığı misali uzun soluklu ziyaretlerinden birinde de yanında Grup Vitamin kasetleri ile gelmişti. O an, eminim şahsi matriximde dalgalanmaya sebep olmuş, bir iki ajanı huysuzlandırmıştır. Kaç richtere...
Takoz Recep pişmanlığı yaşasan kaç yazar o rövaşata ile ağlarımızı salladıktan sonra! “… İşaret parmağımı dudaklarıma götürerek, “Hışşşş,” dedim. Şarkı bitti. Biz taksinin arka kapılarıın aynı anda açıp dışarı çıkarken, İbrahim Kurban başını içeri uzatarak durumu şoföre açıkladı:”Orhan Gencebay çalarken arabadan inilmez kaptan.“…(Dublörün Dilemması)” Mecidiyeköy metrobüs durağının merdivenlerinden insan seline kendini bırakmış usul usul çıkarken...
Kabul ediyorum, chuck’un güçlü kalemi beni de bu yazıyı yazmaya tetikledi. Bu edebi oyuna ne deniyordu acaba? Şu sıralar güçlü kalemin cesur klavyeye evrilme zamanıdır bence. Her şey hızlıca ilerlerken, edebiyatın yerinde sayması düşünülemez. Elbette ki geri gidecektir. Kim en son birine bir şeyler karaladı A4 kağıda? Hem A4 nedir beyler, kendimizi kandırmayalım onun adı yıllar yılı papirüs olarak anıldı, şimdi ne bu sembolizm çabası? Yakında yazma yetisini kaybedecek insanoğlu, amına koyim’in...
Ya mesela bulaşık yıkarken uzun kollu giyeceğin kollarının sürekli düşüp ıslanarak insanı tilt etmesi var. Ben ona da karşıyım. Ama bu karşındalığım yeterince önemsenmiyor. Hak – hukuk demokrasi naraları atılıyor. Çok güzel esip gürlüyorlar sağda solda. Ama benim kaygılarım yeterince önemsenmiyor. Ben yeni bi ideoloji kuracağım. Adı Chuckizm olabilir ama tam olmayabilir de. Chuckcılık diyerek ‘benim de kürt arkadaşlarım var tabi ama…’ softluğuna büründürebiliriz...
Özünde müstesna bir dostumuzun eskittiği yaşının yerine yenisinin gelmesinin coşkusuydu bir araya gelme sebebimiz. (İsimlerini vermekten imtina edeceğim) bir kaç FasulyedenKom yazarının da içerisinde olduğu, yerlisiyle yabancısıyla detone bir topluluktuk cumartesi gecesi. Madem aramızda güzel sesli bir insan evladı yok, neden mumları karaoke bir barda üflemiyoruz olarak şekillendirilmişti çoktan yazıya konu gece. En bet sesli ben olduğumdan ve elbette bu durumu engellemek gibi bi kudretim söz...
Son Mudahaleler