“Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin.” Gazi Mustafa Kemal...
Yüzlerini göstermeyen gölgeler Paris’in gettolarında ayaklandı. Alevlerin önünde birer kara gövde olarak ellerini kaldırıyorlar şimdi, zafer işaretleriyle bütün dünya gazetelerinin birinci sayfasına çıkıyorlar. Avrupa başkentleri diken üzerinde. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insanlarla konuşmak için bir dil arıyorlar.
Baştan söyleyelim, bu “popüler olana bok atalım” tarzında yazılardan biri değil. Neden değil? Çünkü biz seni, ta Zoka günlerinden beri hatırlıyoruz. Sendeki potansiyelin farkındayız. Neler yapıp neler yapamayacağının az çok farkındayız. Ve, senin için hâlâ çok büyük umutlar besliyoruz. Yeri geldi takdir de ettik. Hatta bu sayfalarda, senin için “Şahan’esin” diye Star-spor tadında, Fanatik tadında başlıkları olan yazılar da yazıldı. O yüzden, zamanında seni...
Başbakan’ın son konuşmalarından bir derleme: “Bunların dünyadan haberi yok!” “Dar kafalılar!” “Fosilleşmiş zihniyet!” “Sermaye ırkçıları!” “Bunlar iki koyunu güdemezler!” “Eski komünist kafalar!” “Bunların okur yazarlıkları da yok!” “Bize içerideki düşmanlar yeter!” “Bu zihniyet sadece çöp üretir!” “Bekâra karı boşamak kolaydır!” Yanlış hatırlamıyorsak, “Üslubu...
Mart 2005’te sanal hayatımıza en orta yerinden giren “Hayatım Futbol” sanal dergisi peşpeşe çıkardığı 3 sayının ardından kayıplara karışmıştı.. Dergiyi hazırlayan ekip, futbolun ölü sezonu olan yaz sezonunda tatil yaptılar haklı sebebler duvarına yaslanarak.. Ama biz tüketicilerin tadı damağında kalmışken aylarca gelmeyen yeni sayı “yalan mı oldular acaba” dememize yol açtı.. Nihayet utandırdılar bizleri.. Ekim sayısı ile tekrar hayatımızın tam orta yerinde...
Ne kadar da kolay sanırdım beni düşlemediğin anlar yaşamayı. Oysa sen ne şimdi ne de herhangi bir zaman diliminde düşlerine ortak etmedin beni. Ben sadece seninle düştüm yaşadığım her zaman kırıntısının boğucu yorgunluğuna. Söylediğim yada aklımdan geçirdiğim herhangi bir cümleyi kontrol imkanım olmuyordu seni düşlerken, yalnızca kan kardeş çocuklar gibi yerinde durmayı beceremiyordu yüreğimin emri altındaki sözcükler.
Gece yürüyorum…Geceyarısını geçeli ne kadar olmuş? Çok değil sanırım. Hava soğuk ama dayanılmayacak kadar değil. Yurt binasının önüne gelmek üzereyim muhtemelen laboratuvarlardan dönüyorum, P’nin önünden geçiyorum, O binasının önüne geliyorum, birden ürperiyorum, boğazıma değen soğukluğu hissediyorum… Keskin bir şeyler hissediyorum boğazımda, aslında bakmaya cesaret de edemiyorum ama bakmadan da ne olduğunu anlayabiliyorum… Bir el de uzanıp ağzımı kapatıyor usulcacık...
Bir Attila İlhan vardı, şimdi yok…” Yazamıyorum bu cümleyi çünkü şimdi de bundan sonra da hep olacak Attila İlhan; hem de herkesten daha çok…
Mecbur olduklarıyla var olacak, sisler bulvarında görünecek zaman zaman, kimi sevsek onun dizelerinde bulacağız kendimizi, kendini martılarla bir tutanlar onu hissedecek. Yaşıyor olmak hissediliyor olmak bana göre… Birileri sizi hissediyorsa siz varsınız. Aksi durumda nefes alış-verişinizin yaşamınıza katkısı sadece biyolojik.
Son Mudahaleler