Ziyan oluveriyor en çelimsiz günlerde yalnızlık ve sabaha kadar uyuyan mum ışığı güneşle dans etmeye uğraşıyor. Çünkü en bıkkınsal yanı iklimlerin birbirlerine naz yapması aslında. Olabilir yada olmayabilir; işte Sheakspeare sadece bununla hatırlanıyor artık. Düşün ki; artık alt katın demirlerine tırmanarak pencereden sana duyamayacağın kadar yüksek sesle şarkılar söylemem bile kar etmiyor. “a” bile saygıdan şapkasını çıkarıyor senden bahsederken ve sen hala benden yansıyan ışıkla görüyorsun...
Yaşar Usta: Saim Bey’i görecektim..Sekreter: Randevunuz var mı?Yaşar Usta: Yok.. Ama Yaşar Usta derseniz beni kabul eder. Çok önemli..Sekreter: Hiç sanmıyorum ama bir sorayım. (telefonda) Saim Bey, Yaşar Usta diye biri sizinle görüşmek istiyor. (…) peki efendim.. (Yaşar Usta’ya) Sizi bekliyorlar, buyrun.. (İçeri girer..) Saim Bey: Söyle ne istiyorsun?Yaşar Usta: Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın, paran var, pulun var, herşeyin var. Binlerce kişi çalışıyor...
25 Mayıs 2005, İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı Şampiyonlar Ligi finali için Atatürk Havalimanı’na inen Milanlı taraftarların çoğunluğunu oluşturan Fossa dei Leoni, Commandos Tigres ve Brigate Rossenere grubu otobüslerle stadyuma taşınıyor. Aralarındaki gerginlik, maçtan saatler önce stadyum dışındaki irili ufaklı grupların sohbetinin ana konusu. Avrupa’nın en tutkulu taraftarlarından Liverpool’a karşı, kendilerine ayrılan 20 bin kişilik tribünleri dolduramayan Milanlılar...
Efenim, boş kağıtla da olsa çıkılan bir cumartesi vizesinden sonra, sınavları kısmen de olsa geride bırakmanın verdiği coşku ve heyecanla attık kendimizi İstanbul’un kucağına… Gündüz gözüyle orda burada dolandıktan sonra sevgiliyle buluşmak gerekti artık, özlemiştik; sinsice yağan yağmur eşliğinde atladık vapura, Kadıköy’e doğru… Hava yağmurlu olduğundan teras katı boştu vapurun.
Fakülteye ilk girdiğimiz günlerde, okumak değilde anlayış kabiliyetine sahip olmanın, fazilet, eşşekte semer farkının değilde semerde eşşek farkının önemli olduğu konusunda rahmetli Ordinaryüs Profesör Sulhi Dönmezer Hoca takmıştı bu küpeyi kulaklarımıza.
“İzan nedir bilir misiniz çocuklar ?”diye sorarak başlamıştı hikayeye.
– Gitme… – Olmaz…Olmamalı yada. – Neden? – Eyleme ihtiyacım var benimde. Bana sadece gitme diyorsun. Peki sonrası… – Çözebiliriz belki… – Çözmek için bağlı olmak gerekmiyor mu? – …ne diyebilirim ki daha. İstediğin neyse onu yap o halde. Gerçekten gitmek istiyor musun? – Bilmiyorum,kafam karışık. Sadece bir şey yapmalı olduğumu biliyorum. – Tamam!… Bir şey yap o zaman. Kal mesela. – Ben…yapamam. Ben seninle çok yalnız hissediyorum...
Ülkemin Başbakanı olan Recep Tayyip Bey AİHM’nin türbanla ilgili verdiği karardan sonra bakınız ne buyurdular: “Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur… Söz söyleme hakkı din ulemasınındır” Bu açıklama medyaya bomba gibi düşünce, çoğu kez olduğu gibi, Başbakanlık tarafından yine yalanlandı. Sözcü Arif Beki’ye göre Başbakan “başörtüsü yasağıyla ilgili uygulama söz konusu olduğunda, İslam dini bilginlerinden görüş istenmeden oluşturulacak kanaat ve...
ATBS kişisi sabah sabah nasıl bir çelişkiler yumağının içinde olduğumuzu hatırlattı. Yılda bir elin iki parmağı kadar, Sarıyer dolaylarında gerçekleştirdiğimiz Rakı-Balık kamikaze dalışları sırasında görebildiğimiz karides yollanmış komşuları tarafından tabakla… Hani bu işin hududu kek, börek bilemedin aşure ya, şimdi o tabağı boş göndermek de olmaz. Yakışmaz Anadolu kültürüne… Doldurmalı tabağı havyarla, yanına da Petrus iliştirmeli ki şan alsın başını yürüsün…
Son Mudahaleler