Assassin’s Creed Derlemesi
Ubisoft, Assassin’s Creed serisinin yeni oyunu, Assassin’s Creed Valhalla’yi gecen ay yayinladigi bir trailer ile duyurdu. Yil sonuna dogru cikacak Viking temali yeni oyun Norse mitolojisinden beslenen bir dunya kuracak. Eivor isimli bir klan liderini oynayacagimiz oyunda, 9. yuzyilda Norvec’in cetin sartlarindan cikarak, zenginlik, verimli topraklar ve daha iyi bir iklim sunan Ingiltere’ye akinlar duzenleyecegiz. Klasik Viking hikayesi yani. History’nin Vikings’i ya da BBC’nin The Last Kingdom’indan her zerresine kadar biliyoruz zaten bu hikayeyi.
Ben de cok uzun zaman once hastasi oldugum, daha sonra da cok uzun sure ara verdigim seriyi hem Valhalla duyurusu, hem de Covid karantinasi nedeniyle tekrar oynamaya karar verdim. Oynadikca da, dur suraya kucuk bir derleme birakayim dedim.
Efsane haline gelecek olan Assassin’s Creed serisinin ilk oyunu, 2007 yilinda yayinlandi. Oyun aslinda ayni firmanin urettigi Prince of Persia serisinin bir sonraki oyunu olarak tasarlanmisti. Ancak yapimin ortalarina dogru sirket Vladimir Bartol’un meshur Alamut kitabindan, Hasan Sabbah’tan ve Hashasilerden esinlenerek yeni bir seri olusturmaya karar verdiler.
Tum serinin ana temasi olarak gunumuzde yasayan bir arkadasimizin DNA kodlari kullanilarak, Animus adli bir makinayla atalarinin genetik hafizalarina erisiliyor, bu atalarin hafizalari simule ediliyordu.
Arkada da fazlasiyla ezoterik ogeler iceren baska bir kurgu vardi: Isu diye bir medeniyetimiz, Eden diye bir sehrimiz var. Kendilerine ilk uygarlik diyen cok ustun teknolojiye sahip Isu medeniyeti, garip garip teknolojik aletleri vasitasiyla insan irkini kolelestiriyor. Adem ile Havva, Eden’den kaciyor, kacarken de dunyaya Apple of Eden isminde bir nesne kaciriyor. Arada seksen bin pare bisiler oluyor, cesit cesit baska nesneler yayiliyor dunyaya ama ozetle alternatif bir yaratilis destani bu. Biraz daha gercek dunyada ise bu Eden’dan gelen cesit cesit alet edavati bulmak ve bu sayede tum dunyayi kontrol etmek istene Templars, yani Tapinakcilar var. Onlarin karsisinda da Assassin’s Creed, yani hashasiler, yani biz variz.
Bu ezoterik kisim beni cok sarmadigi, oyun benim icin baska bir anlam ifade ettigi icin burayi hizlica gececegim ama arkasinda derinlikli bir lore var aslinda, onu demeye calisiyorum.
Ilk oyunda, Assassin tarikati uyesi Altaïr Ibn-La’Ahad ile, Tapinak Sovalyeleri’ne karsi mucadele ediyor, Assassinlerin basi Al Muallim’in (ki gercek ismi Rasiduddin Sinan Ismaili olan bu kisi, gercekten de Alamut’taki Hashasilerin lideriydi), verdigi emirler dogrultusunda 11. yuzyil Jerusalem, Acre ve Damascus sehirlerinde oradan oraya kosup, akrobatik hareketler yapip katir kutur tarikatci harciyordunuz. Ben oynamadim, harcamadim.
Serinin ikinci oyunu Assassin’s Creed II, ilkinden cok daha iddiali ve basarili bir oyun olarak cikti ve Assassin’s Creed serisini cok daha bilinen, buyuk bir seri haline getirdi. Istisnalar vardir ama bence, muhtemelen diger tum Turk oyuncularca ve dahi tum dunyaca Assassin’s Creed markasinin en populer ve en sevilen oyunuydu. Zaten bu oyunla hayatimiza giren yeni ana karakterimiz Ezio, tum video oyunlar tarihinin en bilinen, en sevilen, en ozlenen karakterlerinden birisi oldu.
Bu yeni oyun, konsollara 2009, PC’ye ise 2010 yilinda cikmisti ve bu kez bizi Ronesans donemi Italya’sina goturuyordu.
Zengin ve guclu bir ailenin simarik cocugu olan Ezio Auditore da Firenze, Floransa gece hayatinin onemli bir figuru olarak gununu gun ederken, babasinin ve kardesinin bir komploya kurban gidip oldurulmesinden sonra intikam yemini ediyor, bu yolculugunda Leonardo da Vinci ve Niccola Machiavelli gibi tarihi figurlerden de yardim aliyordu. Megersem babamizi Tapinakcilar oldurmus, ailemiz de yedi kusaktir Assassin’mis derken kendimizi bir mucadelenin ortasinda buluyor, Italya’nin basta Floransa, Venedik olmak uzere bir kac sehrinin o guzel Ronesans ortamini soluyorduk.
Assassin’s Creed benim icin iste bu ortami solumak demek zaten. Bu oyunun bendeki biraktigi izlerin ne kadar guclu oldugunu bundan birkac yil once Venedik’i ve Floransa’yi “ee ben bu sehri biliyorum, su kuleye tirmandim, su meydanda magistrateyi dogradim, bu kopruden karsiya gectim” diye diye gezerken buldugumda farketmistim.
Da Vinci ve Machiavelli’ye ek olarak oyunun kotu adami, yine tarihi bir figur olan eski papalardan Rodrigo de Borgia idi. (Kendisinin anlatildigi 2011 yapimi 2 tane dizi var. Ozellikle donem dizilerine ve o donem Italya’si ve Avrupa tarihine merakli olanlar izleyebilir: Borgia ve The Borgias)
Assassin’s Creed 2’nin ardindan, Ezio’nun hikayesi, 2010 yilinda cikan Assassin’s Creed Brotherhood ile bu kez Roma’da devam etti. Ilk oyunun sonlarinda biraz hirpalayip saliverdigimiz Borgia bu kez papa olmustu ve biz de Roma’ya giderek Papa ordularinin basindaki oglu Cesare ile kiyasiya mucadele ediyorduk.
Bu vesileyle kucuk bir Cesare Borgia parantezi acalim. Dini gecerliligi bir yana, Nazarethli Isa figurunun tarihsel bir karsiligi olup olmadigi hep tartisilagelmistir. Simdilerde kabul edilen goruse gore M.O. 4 yilinda Bethlehem’de dogan Isa’nin, eger gercekten dogmussa, o cografyada yasayan halkalara benzemesi gerekir. Nedir o cografyanin ortak ozelligi? Kara kuru bir Ortadogulu. Ronesans donemi Italyasi’nin “guzel” tarifine uymadigi dusunulen bu Ortadogulu Isa’nin yerine, babasi olan papanin emriyle Cesare Borgia’nin Isa olarak resmedildigine dair bir sehir efsanesi vardir. Zaten tum bu Borgia ailesinin ensest oldugu, Isa’ymis Musa’ymis cok da iplemedikleri filan anlatilagelmis. Dogru mudur bilinmez, allah affetsin diyelim gecelim. Miladin Isa’nin gelisi anlamina geldigi takvimde Isa nasil oluyor da 4 BC’de (Before Christ) doguyor, o da ayri bir gerzeklik ama neyse, biz oyuna donelim.
Bu oyunumuzda Roma, Borgia zulmu altinda inim inim inlerken, biz de vesayetleri yikmaya, halkin yonetimini, yine halkin milli iradesine teslim etmek icin kollari siviyorduk. Onceki oyunun mekaniklerine ek olarak oyundaki finans sistemi de gelistirilmisti. Boylece damdan dama kosup, seri sekilde suikastlar gerceklestirirken, ekonomisi mahvolmus Roma’daki cesit cesit dukkanlari yeniden hizmete acarak, kendimizi ufak bir Esnaf ve Zanaatkarlar Odasi Baskani yapiyor, Roma’da faaliyet gosteren Kerhaneler, Hirsizlar ve Assasinler loncalarinin da faaliyetlerine destek atiyorduk.
Assassin’s Creed serisinin dorduncu, Ezio serisinin ucuncu oyunu Assassin’s Creed Revelations 2011 yilinda cikti. Bu oyun 16. yuzyil Istanbul’u, yani Konstantiniyye’sinde geciyordu. Istanbul’a ek olarak senaryo boyunca Kapadokya, Rodos be Masyaf’a da gidiyorduk.
Oyun, Ezio’nin Assasinler tarikatinin kokenlerini arastirmak icin Altair’in memleketi Masyaf’a gitmesi, Altair’in kutuphanesine erismesi icin gerekli anahtarlarin Osmanli baskentinde oldugunu ogrenmesi uzerine Konstantiniyye’ye gitmesi ve Turk Assasinler lideri Yusuf Tazim ile tanismasiyla basliyordu.
Konstantiniyye’de Suleyman ile arkadaslik kurduktan sonra, kendimizi iki prens Selim ile Ahmet arasindaki taht mucadelesinin icinde buluyorduk. Ve tabii ki bu taht kavgasinin sebebi de Bizans Imparatorlugu’nu tekrar diriltmek isteyen Tapinakcilardi. Sonrasi olaylar olaylar.
Bu oyun sadece Istanbul’da gecmesi, haliyle 16. yuzyil Istanbul sokaklarinda gezme, Ayasofya’nin tepesine tirmanma, Muhtesem Suleyman’la Topkapi sarayi koridorlarinda muhabbet etme imkani vermesi ile, kendimizi icinde buldugunuz saray darbesinin Assassin’s Creed temasi ile paketlenerek sunulmasi ile muthis bir oyun olabilecek gibiydi ama sahsen benim icin hayal kirikligiydi. Cebinden parasini caldigimiz adamin arkamizdan “Orospu Cocugu” diye bagirmasi da hos olmadi 🙁 Asil sikintisi ise, Ezio populerligi dolayisiyla hikayenin sundurulmesi ve 16. yuzyil Istanbul’unun daha onceki oyunlara kiyasla daha bir ozensizce tasarlanmis olmasiydi. Neydi bu ozensizlikler? Konusulan Turkce’nin hem seslendirmesi hem uygulanmasi cok kotuydu. Istanbul palmiye agaclari ile boyle yari Afrika yari Arap sehri gibi sarimtirak bir filtre ile resmedilmisti. Senaryonun bir noktasinda Kapadokya sehrine gemiyle seyahat ediyorduk. Bu oyundan aldigim kekremsi tat yuzunden, en heyecanlandigim oyun benim yarida biraktigim ve cok uzun sure boyunca oynadigim son Assassin’s Creed oyunu olarak kaldi.
Sonra noldu? 2012 yilinda cikan Assassin’s Creed 3 oyunu ile bu kez Desmond’un yari Ingiliz, yari Mohawk atasi Connor’i hayat veriyor, 18. yuzyilda Britanya Imparatorlugu’na karsi Amerikan bagimsizlik mucadelesine eslik ediyorduk. Ben etmedim. Bu oyunda da George Washington, Thomas Jefferson, Samuel Adams gibi tarihi kisilikler oyun senaryosunun bir parcasi.
Sonra noldu? 2013 yilinda cikan Assassin’s Creed 4: Black Flag oyunu bizi bu kez bir onceki oyunun kahramani Connor’in buyukbabasi korsan Edward Kenway’in Karayip denizlerindeki korsanlik mucadelesini yasamaya davet etti. Bu oyunda ilk kez acik denizler, deniz savaslari, korsanlik gibi temalar oyuna eklenmisti. Ben davete icap etmedim, oynamadim.
2014 yilinda iki oyun birden, Rogue ve Unity ayni anda yayinlandi. Rogue’da farkli olarak Tapinakci olan eski bir Assassin olan Cormac’i oynuyormusuz, ben oynamadim. Unity’de ise Fransiz Ihtilali yillarindaki Paris’e gidiyor, Cormac’in oldurdugu Assasin’in oglu Arno’yu oynuyormusuz, ben oynamadim. Her ne kadar oyunun arka plani Fransiz Ihtilali; yan karakterleri Napolyon ve Robespierre olsa da, oyun teknik acidan muthis bir fiyaskoydu ve oyunculardan buyuk bir tepki aldi.
Sonra noldu? Ubisoft, bu kez 2015’de Assassin’s Creed Syndicate oyununu cikardi. Bu oyun Viktorya donemi Londra’sinda, Jacob ve Evie isimli ikiz kardes Assassinlerimizin tapinakcilara karsi mucadelesini konu aliyordu. Ben oynamadim ama ilerde oynamak icin listemde bekletiyorum. Neden? Cunku her Assassin’s Creed oyunu gibi bu da vasat senaryo, muthis modellenmis tarihi sehirler ve tarihi gercek karakterler vaadediyor. Ee sehir Londra, tarihi karakterler de Charles Dickens, Charles Darwin, Karl Marx olunca mecbur oynayacagiz.
Bu oyunlardan sonra garip bir sey oldu. Inekte artik sut kalmamis olacak ki, her sene yeni bir oyun cikarip para pasan Ubisoft ilk defa bir seneyi oyun cikarmadan bos gecti. Buralari seriden uzak kaldigim icin tecrube etmedim ama muhtemelen her sene her hangi bir yenilik getirmeden ayni oyun ve ayni mekanikleri sadece sehirleri, donemleri ve karakterleri degistirerek piyasaya surmeleri artik kabak tadi vermeye baslamisti. Ozellikle son 2 oyunun basarisiz olmasi sonrasinda Ubisoft’un hisse senetleri dustu, herkes serinin oldurulecegini konusmaya baslamisti.
Koseye sikisan Ubisoft, bir yili oyunsuz gectikten sonra, 2017 yilinda son bir kursun atti ve bu kez Firavunlar, Kleopatralar Misir’inda gecen oyunu Assassin’s Creed Origins oyununu cikardi. Tabii ortada daha tapinakcinin, assassinin olmadi M.O 50 yilinda karsimizda kendilerine Order of the Ancients (Antikler Tarikati?) diyen ve Sezar’la Kleopatra’yi etki altina alan kotuculler ordusu vardi. Biz de Bayek isimli bir medjay olarak bu mucadele sirasinda hem Misir hem de Roma’da bir kardeslik birligi kuruyorduk. Evet, Ancientlar tapinakcilarin onculuyken, biz de Assassinlerin onculu oluyorduk. Origins yani, yersen. Ben yemedim, sikilip yarida biraktim oyunu.
Ha sonra noldu, Origins’e bir cok acidan cok benzese de bence cok daha iyi dizayn edilmis olan Assassin’s Creed Odyssey 2018 yilinda cikti. Bu kez, Origins’ten cok daha eskiye MO 400’lu yillara, Yunanistan’a gidiyorduk. 300 Spartali filminden bildigimiz Sparta Krali Leonidas’in Perslilere karsi verdigi mucadele sirasinda kullandigi mitolojik mizragi bulan arastirmacilarimiz, bu mizrak uzerinde bulduklari DNA ile iki kardese ulasiyorlar; Kassandra ve Alexios. Bunlar Leonidas soyundan gelen ve birbirinden ayri dusen iki kardes, diledigimizi secip oyuna basliyoruz ve ailemizi bir araya getirmeye calisiyoruz. Yine bir AC temasi olarak, bu oyunda da tarihsel figurlerle karsilasiyor, cesitli derecelerde onlarin da hikayenin parcasi olmasindan keyif aliyorduk. Aristofanes, Herodot, Hipokrat, Perikles, Plato, Pisagor ve Sokrates bu isimlerden bazilari. Senaryo biraz boktan olmali ki, neredeyse hicbir seyi dogru duzgun hatirlamiyorum, ancak oyunun dunyasi olaganustu oldugu icin, yani insa ettikleri Yunan adalari, sehirleri, tapinaklari, yapilari vs ile o kadar muthis tasarlanmisti ki, senaryoyla neredeyse hic ilgilenmeden saatlerce oynayip bitirdim.
Ubisoft ve Assassins’s Creed her zaman hikayenin seti olan sehirleri cok iyi tasarlamasiyla taninir. Floransa’da, Venedik’te ve Roma’da gecen Ezio hikayesinin senaryo olarak olmasa da sehir tasarimi olarak bende yarattigi etkileri yukarida anlattim. Odyssey hikayesi de bende cok benzer bir etki yaratti. Hatta dur suraya bir oyun ici Atina videosu birakayim:
Son iki oyunla birlikte, serinin artik orijinal Assassin’s Creed hikayesiyle pek bir alakasi kalmadi. Ki benim bunla bir derdim yok. Firmanin da bir derdi yok tabi, onlar sadece Assassin’s Creed markasinin dunyaca bilinirligini satisa donusturmek icin seriye devam ediyorlarmis gibi yapiyorlar. Yoksa Origins de, Odyssey de ve cok cok belli ki Valhalla da artik basli baslina baska bir seri.
Basta dedigim gibi, Valhalla bu sene sonuna dogru, Christmas zamanlarinda cikiyor. The Last Kingdom dizisini cok severek izleyen, hem Alfred the Great hem de Danish Law donemi Ingilteresini buyuk merakla okuyan, arastiran birisi olarak bu oyun icin de buyuk heyecanlandim.